Yıl 2009. Büyük hayaller ile, büyük emek ile, büyük sermaye
ile sektöre giriş yaptık.
4.Levent’te İstanbul’un en temiz, en lüks mutfaklarından
birini kurduk. Pırıl pırıl mutfağımıza 20 çalışma arkadaşı sığdırdık.
Yönetim
binamız ile 40 kişilik ekip olduk.
Özenle hazırladığımız pilav arabalarını AVM lerde görücüye
çıkardık.
Çok çalıştık, çok harcadık çünkü çok umutluyduk.
AVM yönetimleri umudumuzu kıramadı, belediyeler bizi
yıldırmadı.
İnat ettik başaracaktık.
Belediye başkanları ile görüştüm, millet vekilleri ile
görüştüm, bakanlar ile görüştüm.
Hepsi aynı fikirdeydi. Proje süper.
Niye olmadı peki?
İzin vermediler çünkü.
Başaramadık.
Keyfi yönetimleri, başıboşluğu, adı koyulmamış kanunları
aşamadık.
Oysa ki ne umutlar ile başladık.
İstanbul Pilavı dünya markası yapacaktık.
Seyyar arabalarımıza resmi izin alamadık.
Kaçak yapmayalım dedik, vergi verelim dedik, kira verelim
dedik, istihdam sağlayalım dedik.
Kabul ettiremedik.
Dönemin en önemli bakanlarından ağabeyimiz kadar yakın olan bakanımız, "Avrupa’dan örnek getir, AB uyum yasaları ile
birlikte verelim izni" dedi.
Üşenmedim. Almanya, Hollanda, Belçika’dan seyyar satış için
gereken tüm belgeleri aldım, tercüme ettirdim, bakanlığa verdim.
Olmadı, olamadı.
Gerçekte olmasına hiçbir engel yoktu halbuki.
İzin vermediler ama izinsiz seyyar yapın biz görmeyelim dediler.
Kanunsuz iş yapmamızı önerdiler.
Olmaz dedik, dünya markası olacağız dedik. Kaçak göçek ile
yapamayız dedik.
Bir de fırça yedik. dönemin havalı Beyoğlu belediye başkanından. "Sizin gibi işadamlarının, bakanın telefon açıp ilgilen dediği
adamların ne iş i olur böyle küçük işlerle " dedi.
Anlatamadık.
Başaramadık.
Halbuki Beyoğlu’nda
Odakule’nin önüne otantik pilav arabamızı koysaydık, senin başkasından 500 lira
işgaliye aldığın yere isteğin rakamı verelim teklifimizi kabul etseydin, 24 saat
açık tutup 6 kişiye iş verseydik, ne
kaybedecektin?
Üstelik yer senin bile değil, İstanbul Sanayi Odasının tapulu malıydı
ve izin vermişlerdi.
Yılmadık, bu arada İstanbul’da 12 Ankara’da 3 şube açtık.
Show Tv’de ana habere çıktık, 1.800 bayilik talebi aldık 3 günde.
Ama kuruluş amacımız bu değildi ki.
Amerika’nın sosisli arabaları, Belçika’nın patates tezgahı,
Fransa’nın kruvasan arabalarının rakibi olacaktık.
Dünya İstanbul Pilav ile, kavurmalı pilavı, fasulyeli, tavuklu pilavı tanıyacaktı.
3 € ya karnını doyuracaktı.
Türkiye’de izin vermediler ki Avrupa’ya açılalım.
Dedik ki Avrupa’ya gidelim.
Araştırdık. Almanya başkentte izin verdi, Paris’de Eyfel’in
altına ön onay aldık.
Bu arada 4 senemiz ziyan oldu.
4 senede tüm birikimimiz 60 a ulaşan çalışan ve şubeler ile
heba oldu.
Devletimiz çok yaşasın.
Öğrendik ki devlet baba yurt dışında iş yapmak isteyene
destek oluyormuş.
Turquality
Tam bize göre dedik.
Şans yüzümüze güldü mü acaba dedik.
Çünkü önceden yardım istediğim bakan ağabeyim, bu yardımları
yapan ve Turquality’nin de dahil olduğu sistemin patronu olmuş, bakanlık
koltuğuna geçmiş.
Hemen randevu aldım. Sağ olsun ertesi güne verdi.
"Ağabey bir el ver, büyütelim şu işi" dedim.
Bu işin başındaki bürokrata talimat verdi. "Yeğenim gelecek sana, işini hallet" dedi.
Artık tamam olmalı. Bu iş bitmeliydi.
Bürokrat aradı.
Evrakları istedi.
Ve ekledi.
Bilmem kaç milyon Euro ciron olacak, bilmem ne kadar şube
kendi adına olacak, bilmem ne kadar vergi ödemiş ve borcum olmayacak vs. vs.
Aklıma gelen ilk şeyi söyledim. "Yahu o dediğiniz şartlara sahip olsam, o dediğiniz ciroyu
yapsam, neden devletin sırtına yük olup sizden destek alim. Zaten kendi
imkanlarım ile yaparım işimi" dedim. "Kusura bakmayın yapacak bir şey yok o zaman" dedi.
Neden sonra, aklıma Turquality’den yararlanan firmalara
bakmak geldi.
1 tane bile ismi cismi belli olmayan küçük firma yok.
Hepsi milyonluk, büyük, sektörün en iyi firmaları.
Devletten yurtdışındaki mağazaları için kira yardımı,
personel maaşı desteği vs. alıyorlar.
İhtiyacınız mı var?
Muhakkak ki vardır ama küçük şirketlerin sizden daha fazla
ihtiyacı var.
Bu da olmadı, o da olmadı, ne yapsak olmadı.
Devletim tüm kademelerinde tanıdıklarımız olmasına
rağmen, üstelik o dönem benimde hükümet partisinden il genel
meclisi üyesi olmama rağmen ne izinleri, ne de desteği alamadık.
Yanlış anlamayın, kimseden hibe, kıyak, jest istemedik.
Sadece kitabına uygun, işlerini gerektiği gibi yapmalarını istedik.
Yasalar bizden yanaydı çünkü, ama uygulamadılar.
Yaptığımız iş çok doğruydu.
6 yıl boyunca toplam 4.000’ e yakın bayilik talebi aldık.
800.000 adet paket satışı gerçekleştirdik. ( yaptırdığımız
kağıt kase adetinden belli olan rakam)
Bayilik isteyenleri tek tek kırmadan geri çevirdik.
İnsanları kandırmadık, paralarını almadık.
Çünkü bu konsept dükkanlara değil sokaklara aitti.
Bunun için yapılmış, buna göre tasarlanmıştı.
İsteseydim yılda en az 300 bayi verebilirdim. Ama her yıl
250 tanesi kapanırdı.
Yapmadık, kimsenin parasına, emeğine, birikimine göz
koymadık, sadece dürüstçe işimizi yapmak istedik, devletimizden izin istedik.
Vermediler.
Canları sağolsun.
Ve bir gün canıma tak etti.
Gözümden sakındığım, her şeyimi yatırdığım, sabah 6, gece 12
başında durduğum, 24 saat açık tuttuğum merkezimi ve şubelerimi bir anlık
sinirle kapattım.
Dayanamadım.
Başaramadım.
Nereden nasıl buluyorlar bilmiyorum, hala telefon açıp
sipariş vermek isteyenler, bayilik almak isteyenler var.
Yıllar geçti unutmadılar.
Aklıma girmeye çalışıyorlar.
Tekrar bu işi yapabilir miyim?
Gücüm kaldı mı?
Sabrım var mı?
Cevapları bilmiyorum.
Bu macera bitti mi?
Gerçekten bitirmek istediysem şirket neden hala açık?
Şirket araçlarının bir kısmını neden satmadım?
Üretim mutfağım eşyalarım ile birlikte neden kirada?
Acaba tekrar döner miyim bu işe?
Benim bu işe ilk girdiğim günkü hevese sahip,
Yetenekli,
Azimli,
Tecrübeli,
İleri görüşlü biri karşıma çıkar da beraber yapalım derse??
Öyle biri çıkarsa, onu da o zaman düşünürüz.
İstabul Pilav’ın açılan – kapanan her şubesi, İrlanda’dan
Azerbaycan’a Amerika’dan Rusya’ya kadar
bir çok ülkeden gelen bayilik talepleri, o bayilere ürünleri nasıl taze
göndeririz planlarından tutun, patentli servis şekline kadar, roman olacak bir
hikayemiz, tecrübemiz var artık.
Şimdilik İstanbul Pilav’ı ne Türkiye’nin ne de Dünyanın
markası yapamadık.
Belki bir gün yapabilecek birileri çıkar.
Saygılarımla,
Göksel Demirkaya
This site was created with the Nicepage